34,2452$% 0.28
37,6376€% -0.37
45,0841£% 0
2.921,73%0,22
4.978,00%0,00
19.847,00%-0,02
01 Ocak 2023 Pazar
Bugün miladi yeni yılın ilk günü ve günlerden Pazar.
Erkenciyim genelde, yazı veya tashih işlerimle uğraşırken yalnız ben uyanığım.
Birden aklıma geldi ki geçen gece yılbaşı gecesiydi.
İnsanlar üzerindeki etkisini düşünüyorum da neler neler yaşanmış sokaklarda ve ailelerde.
Kimi eğlence düzenleyenlerden eş, dost, konu, komşu ile beraberken kimi de zil zurna sarhoş olup hala kendine gelememiş.
2010’dan sonra Avrupa’ya her fuara gidişimde bir yerlere misafir olurdum.
Bir defasında yeni yılda bir geceyi Köln’de diğer bir defasında da Herne’de geçirmiştim.
Sokaklar ıslak ve pis kokuyordu; merakımdan bakınca inanamadım.
Medeni Avrupa’nın göbeğindeydik ve sokaklar yığınla içki şişeleri ile dolu doluydu.
Yığın yığın ya da öbek öbek köşelerde toplanmış şişeler, içkinin tüketildiği bu toplumun da tüketildiğini gösteriyordu.
Yeni bir yılı içerek yahut fuhuş ve benzeri insan onur ve haysiyetine yakışmayan bir yaklaşımla karşılayarak girmek, ne acı bir gerçekti.
Aslında kendi toplumlarında benimsenen bir olgu olduğu için çok da garibime gitmiyordu.
Asıl garibime gidenin kendi Müslüman toplumumuzun hali pürmelali olduğuydu.
Hristiyan değiliz ve böyle bir kutlamanın ne anlama geldiğini yıllardır biliyormuşuz da bilmiyormuş gibi davranıyoruz.
Christmast yani Noel tatili her yıl Aralık ayının son haftası olup tatil ile değerlendiriliyor bu âlemde.
Başka ülkelere gitmek veya aile ortamından uzak kalan aile fertleriyle bir arada olmak şeklinde değerlendirilirse de onların bayramı ve onların eğlencesi olduğundan neden bizi ilgilendirsin ki?
Gece boyu zil zurna sarhoş olup sabaha dek içen ve Pazar günü akşam ancak kendine gelen yahut ayıkan bir medeniyet, manen çökmüştür.
Aile hasretiyle yürekleri eriyen, komşuluk, fedakârlık ve paylaşmak gibi mutluluğun temel esaslarından uzak kalan zavallı benciller…
Neyinize gıpta edip imrenelim ki?
Asıl kızdığımız şey kendimize, kendi insanımıza…
Yüreğinde taşıdığı yüce ve ulvi değerlerin insanlığın her türlü derdine derman olduğunu unutan insanımıza…
Bu gibi zamanlar, dik durma ve diklenme zamanlarıdır içimizdeki beyinsizlere…
Taklit ve bencilliği hayat düsturu yapanlara…
Ne Noel ne yılbaşı ne de türevleri bizim değil, bize mal edilmeye çalışılan dini ve kültürel sömürüdür.
Bize düşen geçmişin muhasebesini yapıp yeni bir başlangıç yapmaya gidecek iradeyi hayatımıza hâkim kılmaktır.
İslami değerlerimize ve hassasiyetlerimize bu gibi zamanlarda sahip çıkmak bir nesli korumak, geleceği güçlendirmektir.
İradesiz olmak değil, özgüveni ve imanıyla kâinata meydan okumaktır.
Miladi Yılbaşı yaklaşınca insanların farklı farklı yaklaşımları da ortaya çıkıyor.
Çalışmadan, emek sarf etmeden ve kısa yoldan zengin olma hayalleri, insana çekici geliyor.
Bunun için başta piyango gibi şans oyunları olmak üzere toto, loto ve at yarışları gibi kumar esaslı girişimlere teşviklerin reklamı oluyor bugünlerde.
Hayatını bu işe adamış ve ailesinin tüm rızkını bu oyunlarda kaybetmiş o kadar çok kötü örnekler var ki, insanlar neden bundan ibret almıyorlar diye düşünemeden edemiyor insan.
Galiba bu işin sevdalıları haramda huzur olmaz gerçeğini anlamak istemiyor ve vaz da geçmiyor.
Dünyayı hem kendilerine hem de yakınlarına zindan eden piyango avcıları ve başlarına gelen felaket örnekleri de ibret almalarını sağlamıyor.
Bu işin devlet eliyle yapılması ve “milli” diye kutsanması devletin vatandaşına karşı en büyük ayıbıdır:
74 yaşında 10 milyon lira kazanan bir talihsiz talihli, çocuklarından ve eşinden olmuş. “Eskiden -piyangoyu kazanmadan önce- daha güzel bir hayatım vardı. Dostlarımı kaybettim.” “Huzurum bozuldu. Kötü günler geçirdim. Milli Piyango bileti aldığım için çok pişmanım.” gibi pişmanlıklar ise geç kalmış bir feryat olmuş.
2003’te kendisine iki trilyon çıkan bir bayan, önce eşinden boşanmış. Bir diğer talihsiz ise parasının elinden alınacağı korkusuyla evine hapsetmiş kendini. Oğlu tarafından bıçaklanan ve yaralananından tutun da parasız kalınca donarak ölenine dek nice örnekler de var.
Bir Postacı, “Talih kuşu bize huzur değil, felaket getirdi” demişti 1990 yılında.
2005 yılında bir başka kazanan ise girdiği bunalım sonucu intihar etmişti.
Kazanıp tüketenlerden sonra asgari ücretle çalışanlar da yok değil.
Tüm bu kötü örnekler bir gerçeği haber veriyor: Emek sarf edilmeden ve alın teri dökmeden kazanılan her türlü haram para, şans değil felakettir.
Bugünlerde ise işi din ile ilgili işler olan Diyanet’in Cuma hutbesinde şans oyunlarının haramlığından bahsetmesi, birilerinin yani bu oyunların dernek başkanını dahi rahatsız etmiş.
Şöyle demiş: “…bize göre bir sakıncasının olmadığının, biz sektörel olarak temsil ettiğimiz iddia, ganyan, sayısal ve milli piyango bayilerinin bu tür açıklamalardan zarar gördüğünü düşünmekteyiz. Bundan kaçınmak gerekiyor.
Diyanet buna karşı Cuma hutbesi gibi bir açıklama yapamazmış, ticari hayat zedelenecekmiş, böyle bir zamanda bu haramlık dile getirilemezmiş miş miş…
Bu, aslında şu anlama da geliyor: Faizin haramlığını da konuşmayın, günah fiilleri söylemeyin, susun ve oturun oturduğunuz yerde ey din ve diyanet ehli.
Yarın fırsat ve imkân bulan bu zihniyet, bu haramların hepsini yaygınlaştırmayı elbette hedef edinecektir; lakin asıl olan İslam’ın bu konudaki hükmünü açıklayanları da bir şekilde susturmayı hedef edindiklerinden haberimizin olmayışıdır.
Sarhoş, narasını atınca, kumar yuva yıkınca ve şans oyunları intihar ettirince iyi-hoş da bunları yapmayın, haramdır demek mi kötü oluyor?
Fikir özgürlüğü değil, dine müdahale cahilliğinden başka ne denebilir bilmiyorum bu duruma.
Edepsizliğin de bir ölçüsü olmalı.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.